Wednesday, September 24, 2014

''SAYGI ALBÜMLERİ''NDE SON DURUMLAR!


Türkiyede son yıllarda popülaritesi giderek artan saygı albümlerini mercek altına aldım. Bu zamana kadar Aysel Gürel, Onno Tunç, Uzay Heparı gibi pek çok sanatçı için hazırlanan tribüte albümlere yakın zamanda Kayahan albümü de eklenecek. 


Henüz yayımlanmadan hakkında konuşulmaya başlanan tribüte albümler yeterince ses getiriyor mu? Bu albümlerde yer alan isimler neye göre seçiliyor? Projeler doğru kurgulanıyor mu? sorularını ülkenin önde gelen müzik yazarlarına sorduk...


Yavuz Hakan Tok ( Müzik Yazarı) : Saygı albümleri ses getiriyor evet, bunu inkâr edemeyiz. Ama daha ziyade ‘albümde kim hangi şarkıyı söyleyecek’ safhasında ses getiriyor; çünkü nispeten haber değeri var. Ama arkası gelmiyor zira bu albüm projelerinde genellikle dağ fare doğuruyor. Bunun birkaç sebebi birden var. Bir kere bu tip işlerin yapımcılar açısından ticari bir cazibesi var. Başka bir sebeple bir araya gelmesi pek mümkün olamayacak şarkıcılar, söz konusu bir saygı albümü olunca kolay ikna oluyorlar ve böylece alıcının iştahını kabartacak kadrolar kurulabiliyor. Diğer taraftan da saygı albümü yapılan isimler tek başına satış şansı da getiriyor. Mesela Ahmet Kaya, Barış Manço ya da Kayahan’ın sevilen şarkılarından oluşan bir albüm fikri bile tek başına kulağa hoş geliyor. E şarkıları söyleyenler de sevilen isimler olunca ortada un var, şeker var, yağ var gibi bir durum oluyor. Ne ki malzeme tamam olsa da helvanın kıvamını tutturmak o kadar kolay olmuyor.

Bence bu tip albümlerdeki temel sorun doğru şarkıların doğru şarkıcılarla eşleşmesinde yaşanıyor. Bu ciddi bir prodüktörlük zekâsı ve deneyimi gerektiren, zor bir iş. Bu işi tamamen şarkıcılara ya da saygı albümü yapılan kişinin kendisine bıraktığınızda ya da prodüktör olarak türlü matematik hesaplar ve şarkıcı-besteci ilişkileri düzleminde bir takım kurnazlıklar yaptığınızda ortaya çıkan tercihler, müzikal doğrularla ve dinleyicinin beklentisiyle kesişmeyebiliyor. Öyle ya, Barış Manço’ya saygı albümünde ticari beklenti dışında hangi sebeple Hülya Avşar’a yer verilebilirdi ki?
Mesela Tarkan’ın Aysel Gürel albümündeki “Firuze”den sonra şimdi de Kayahan albümünde “Yemin Ettim”i söylemesi düpedüz ticari ve kolaycı bir seçim gibi görünüyor. Sahiden yakıştığı için, tarzına en uygun şarkılar olduğu için bu şarkıların seçildiğini düşünmüyorum açıkçası. Daha çok “en parlak hit, en parlak stara gider” formülü devrede gibi.
Bir de tabii şarkılar doğru şarkıcılarla eşleşse bile, her “cover”da karşımıza çıkan diğer temel problemler var. Şarkının orijinaliyle aramızda eskiden beri süregelen duygusal bağımızın, kulak aşinalığımızın ırzına geçilmesi, düzenlemelerin yetersizliği ya da tatsızlığı, deneysel şeyler yapalım derken şarkıyı tanınmaz hale sokmalar ve benzerleri gibi.

Arzu Çağlan ( Radyo Programcısı) : Çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da bir tuhaflık yaşıyoruz aslında. Yıllar önce Melih Kibar için yapılan bir albümle başlamıştı bu hürmet albümü geleneği. Ben tribute yerine hürmet demeyi tercih ediyorum. Orhan Gencebay, Aysel Gürel, çok kaliteli işler yapıldı. İyi tirajlar yakaladı. Hem bizim gibi müzik camiasından olan insanları, hem de yeni şeyleri seven dinleyiciyi heyecanlandıran işler oldu bunlar. Fakat özellikle Orhan Gencebay albümü rekor bir satış yapınca, film orada koptu. 
Dünyada hürmet albümlerinin listelerde yarışmaya çalıştığını görmeyiz. Çünkü, orada ana amaç güçlü bir isme diğer müzisyen dostlarının bir vefa, sevgi ve saygı gösterisi olarak kalite önemlidir. O ismin hayranları da alır onu kolleksiyonlarında bir köşeye koyarlar. Bizde ise bu durum giderek vahşileşiyor. Hepimiz öncelikle bu albümlerde yer alan isimleri öyle bir maratona sokuyoruz ki, hürmet albümleri giderek arenada aslan dövüşüne döndü. 

Öte yandan, öyle acemi, öyle fiyasko isimler öyle şarkıları söyleyeme kalktılar ki, vefa albümleri de bir vefasızlık albümüne dönüştü. Plakçıların genç isimleri promote etme veya vasat şarkıcıların sınıf atlama kaygısı ile bir çok eser katledildi. Ahmet Kaya ve Müslüm Gürses albümleri bu manada, bence bu iki isim için yapılmış vefasızlık albümleri olarak tarihe geçtiler. Necati Şaşmaz'dan Hülya Avşar'a, Semih Saygıner'den Oktay Kaynarca'ya arabesk yorumdan zerre haberi olmayan insanlar hangi cüretle babanın albümüne seçildiler ve kabul ettiler bilmiyorum. Yine Ahmet Kaya'nın alelacele, çoğu ismin ev stüdyosunda yapıp gönderdiği şarkıları içinden de bir kaç tanesi hariç hiç biri yükselemedi. Hatta, Ahmet Kaya fanları sosyal medyada bu şarkılara lanet okudular. Çünkü, mesela bir Kum Gibi mahvolmuştu. 

Sonuca gelirsek, bu albümleri hak eden çok isim var ülkemizde. Ancak, nice zorluklar, nice baskılar altında bu şarkıları canlandıran bu isimlere, süslü püslü cipleri ile gelip, en son teknoloji stüdyolarda bu ölümsüz şarkıları mahvetme hakkını veremeyiz. Herkes haddini bilsin. Yapılacaksa albümler, titizlikle, gerçek yorumcularla ve bir işbirliği ile yapılsın. Sen yap şarkıyı yolla koyarız ile olmuyor canım.


Murat Meriç ( Müzik Yazarı ) : Bu albümlerin kısa bir süre için çok ses getirdiği muhakkak; en azından çıktığı tarihlerde çok konuşuluyor, gündemi meşgul ediyorlar ancak sonrasında hızla yok oluyorlar. Bugün Onno Tunç albümünü kaçımız hatırlıyor? Üç Hürel albümünden kaç kişi haberdar? Sorduğumuzda bugüne kadar çıkan "tribute" albümleri bir çırpıda sayabilecek kaç kişi var? Daha yakın zamana gidelim: Çok değil iki yıl önce fırtınalar kopartan Orhan Gencebay albümünü ya da o albümde şarkı söyleyenleri kaçımız hatırlıyor? Soruları artırabiliriz. İşin özü şu: Bu albümlerin kaderi, kalıcı olamamaları. Bu konuda bu yılın başlarında BirGün'de uzun bir yazı yazmış, şunu söylemiştim: Türkiye'de "saygılı bir saygı albümü" maalesef yok denecek kadar az. Bu tür albümler işin gereğini yerine getiremiyor, meşhurları bir araya toplamaktan öte gitmiyor. Olay basit aslında: Bu albümlere katılanlar, şarkıları kendi tarzlarında yorumlar ve ortaya bambaşka, yepyeni, daha da önemlisi şaşırtıcı ürünler çıkar. Bizde bu yanlış anlaşılıyor. Örneğin, az önce sözünü ettiğim Orhan Gencebay albümünde, tek tornadan çıkmış düzenlemelerin memleketin meşhurlarınca seslendirilmesi, albüme hareketlilikten öte tekdüzelik katıyor. Bu, yapımcılarla ilgili bir sorun. Herkes kendi sanatçılarıyla çalışmak istiyor ve bir düzenlemeciyi/yorumcuyu ön plana çıkartıyor. Böyle olunca da olay “saygı”dan ziyade ticari bir boyuta geçiyor. Bu aşılamadığı sürece Türkiye’de gerçek anlamda bir “tribute” albüm yapmak zor. Projeler maalesef doğru kurgulanmıyor, çoğunda ortada fikirden öte bir proje bile yok! Bundan 14 yıl önce yapılan ve memleketin ilk "tribute" albümü diyebileceğimiz "Şarkılar Bir Oyundur / Bülent Ortaçgil için söylenmiş Bülent Ortaçgil şarkıları" hâlâ bu albümlerin en iyisi. Bu bile durumun vehametini yeteri kadar açıklıyor bence.

1 comment:

Anonymous said...

Kayahan'ın Yemin Ettim şarkısını en az Kayahan kadar duygulu okuyabilen Gökhan Özen'dir.Talihsiz seçim